31 Mayıs 2010 Pazartesi

HAYIR !


Bugün kötü bir gün.Dünyanın durduğu,çocukların oynamayı bıraktığı,şarkıların fısıltıya geçtiği,aşıkların sevişemediği,işlerin boşluğa salındığı,akılların dehşetle irkildiği,duyanın duymayana esefle anlattığı,herkesin iç çektiği,çaresizliğin somut bir nesne gibi başucumuza kurulduğu bir gün.Bugün, barışı silahtan korkmayacak kadar çok sevenleri vurdular.Daha kalleşçesi olabilir mi?Oysa o gemi, sonunu göze almış hayali bir yelkenle mağdura uçuyordu.O geminin götürdüğü giyecek, yiyecek yardımı değildi sadece,o gemi Gazze'ye yalnız olmamayı götürüyordu.O gemi uyanışı,değişimi,"Hayır demenin hayrını" taşıyordu."Barış" Akdeniz'in ortasında, çorak bir ada oldu,kaldı şimdi.Gemidekilere üzülmüyorum.Onlar, vicdanlarının güzel yanıyla oradaydılar,ellerinden geleni yaptılar, hepimizin olması gerektiği kadar cesurdular,onlar savaşmamak için savaşa gidenlerdi.Ben İsrailli sivillere üzülüyorum.Savaş karşıtlarına,devletinin vahşi politikasına sessiz kalamayanlara,ölen her Filistinli için en az ölen her İsrailli'ye döktüğü kadar göz yaşı dökenlere,onların utançla sıvanan yüzlerinde bugün eksik kalacak olan gülümsemeye,kırılan umutlarına ve seslerini duyuramayışlarına üzülüyorum.Fahima Tali'ye üzülüyorum mesela.İsrail'de bir çeşit Pınar Selek o.Medar-ı iftihar olması gerekirken vatan haini ilan edilen.İsrail gizli servisi için çalışmayı reddettiği için 30 ay hapis yatmış.Esas suçu savaş karşıtı olması,esas suçu vahşeti eleştirmesi.Diyor ki ona "iyi bir Yahudi" olmayı öğretmeye çalışmışlar hapiste.Oysa katil zihniyetine sonuna kadar direnmiş.Bugün onun sağ yanı utanç,sol yanı öfke içinde.Bugün Chomsky anlattıkları işe yaramadığı için kaygılı.Bugün bizler çaresizce olan biteni izliyoruz.Barışa sıkılan her kurşun gibi o gemide sıkılanlar da saplanıyor ciğerimize.
Oysa utanması gereken Tali Fahima değil,Chomsky değil,bizler değiliz.İsraillileri asker yapanlar utanmalı ve asker olmaya direnmeyen İsrailliler.Siyonizm kabusunda korkunç bir yaratık rolünü oynayanlar,sesi hiç çıkmayan dünyalılar utanmalı.Savaştan para kazananlar,dedelerinin uğradığı o en meşhur haksızlığı unutup bugün hala savaşı destekleyebilenler,vicdanları kör edenler ve vicdanlarının kör edilişine seyirci kalanlar utanmalı.
Ve andım olsun,barışa sıkılan her kurşuna inat,sözümle,sevgimle o da yetmezse bedenimle isyan edeceğim,reddedeceğim,direneceğim,Hayır diyeceğim.

28 Mayıs 2010 Cuma

Sosyal hipokrit CHP


Bir kere meseleye en başından bakalım.En başından kastım Baykal'ın çıplak milletvekiliyle aynı odada gözüktüğü görüntüler değil.Kılıçdaroğlu'nun piyasaya çıkışını hatırlayalım.Başlangıçta yolsuzlukları ortaya çıkarmaya çalışan kendi halinde, zararsız bir adamdı.Melih Gökçek gibi her tarafı kirli bir adamla uğraşması da takdire şayandı.Hangi partiye mensup olursa olsun yolsuzlukların üstüne gitmesi şüphesiz her kesimden destek alacak bir girişimdi,nitekim öyle de oldu.Büyükşehir Belediye başkanlığı yarışında aldığı oy bir CHP adayı olduğu düşünüldüğünde hiç de azımsanacak bir oy değil.Hatta seçimin hemen öncesinde bir meyhanede Kılıçdaroğlu'nun yeğeniyle karşılaşıp, onun "kesin kazanıcaz" yorumlarıyla dalga geçtiğimizi hatırlıyorum da az kalsın utandırıyordu bizi.Velhasıl kelam daha o zamanlar Kılıçdaroğlu'nun partinin başına geçmesi gerektiği fısır fısır konuşulur olmuştu.Lider vasfı yok,karizması yok gibi bahanelerle sindi gitti.Ama anladık ki biz öyle sanmışız, meğerse CHP'nin CİA tipinde çalışan bir mekanizması varmış,Baykal'ın hazin sonunu hazırlıyorlarmış.Şimdi kimse kusura bakmasın, ne kadar büyük bir haksızlığa uğramış olursa olsun oturup Baykal'ı savunacak değilim.Onun gibi bir adamın bu ülkenin siyaset tarihinden silinmesi herkes için hayırlı olacaktır.Bana öyle geliyor ki henüz Baykal'la işimiz bitmedi.CHP bu seçimden güzel bir oy alır daha sonra Kılıçdaroğlu istifa eder ve Baykal geri dönerse hiç şaşırmayın.Zira halk fırkasından kasıt halkın kandırılıp komik duruma düşürüldüğü bir fıkranın "ulu önder" 'in ağzından defalarca anlatılması dışında bir şey değildir.Yani bu parti insanları ilk kez kandırmış olmaz.Ama bundan önce şuna takılıyorum ben:"CHP değişti,sosyal demokrat oldu" Yok artık löbıravn jeyms.Tamam Kılıçdaroğlu belki dürüst bir adamdır ve bu sayede yolsuzlukların üstüne gidecek yüzü buluyordur kendinde ama yetiyor mu yani koskoca bir partinin bunca yıllık geleneklerini yok etmeye.Bir kere parti kadrosunda en ufak bir olumlu değişim olmuş değil.Partinin Mahmut Esat Bozkurt'tan sonra gördüğü en büyük ırkçılardan biri olan Canan Arıtman orada öylece duruyor.Ne yani onun değişeceğine mi inanacak insanlar? Hadi kadro mühim değil, lider değişirse partinin havası da değişir diyelim.İşte bu noktada kilitleniyorum.Kemal Kılıçdaroğlu öyle yürekli bir adam olmalı ki gerçekten halka yönelip CHP'nin tek bilinen tabanını oluşturan seçkin,kodaman kitlesini hiçe sayabilsin.Siz Kılıçdaroğlu'nda böyle bir yürek görüyor musunuz? Ben görmüyorum. Kaldı ki beyefendinin cesaretini test etme olanağı geçti elimize; Onur Öymen "Atatürk ne güzel bombaladıydı Dersim'i, bizde yapalım ne olur ki?" minvalinde sözler sarfettiğinde kendisi de Dersim doğumlu olan Kılıçdaroğlu bir kaç mırın kırın ettiyse de partiden istifa edecek cesareti göremedik kendisinde.Tıpış tıpış dönüverdi Baykal babasının kollarına.Rivayet odur ki Kılıçdaroğlu hem Kürt hem Alevi'ymiş.Bunun bir rivayetten ibaret oluşu kendisinin ağzından bunu hiç duyamamış olmamızdandır.Kürt demeye korkan bir Kürt.Bu adam mı meydan okuyacak CHP'nin bol işadamlı tabanına.Bir adam Dersim'de doğmuşsa eğer en azından Dersim diyebilmeli.Oraya Tunceli demek vicdanına sığmamalı.
Diyorlar ki ikinci Ecevit'miş bu adam.Bir kere ben bu halkın Ecevit'i bu kadar sevdiğini bilmiyordum.Ecevit'le ilgili hatırladığım en son şey beceriksiz yöneticiliğiyle dalga geçen köşe yazarları ve kendilerini büyük bir ekonomik felakete sürüklediğini iddia ederek ona küfreden esnaflar.Meğerse ne kadar aşıkmışız biz bu Ecevit'e.Hadi diyelim Ecevit olmak matah bir şey.Torbadan çıkarılan şapkayı kafaya takmakla Ecevit olunur mu?(aşağıdaki videoda izleyebilirsiniz) Kaldı ki Ecevit de CHP'yi değiştiremeyeceğini anlayıp kendi partisini kurmamış mıydı?Yani diyorum ki bu adam hakikaten çok iyi niyetli bir sosyal demokrat, tam manasıyla bir halk adamı filan olsa dahi Önder Sav'ın gölgesinde nereye kadar?Hem Kılıçdaroğlu'nun söylemine baktığımızda da içimiz açılmıyor doğrusu.Sizi bilmem ama ben bizi 1970 Türkiye'sine döndürmeye çalışan bir zihniyet görüyorum.Ne barış getireceğim diyebiliyor ne de küresel ekonomiyle ilgili konuşabiliyor.Bu çağda hala "milli ekonomi" ayaklarına yatmak hangi ekonomik gerçekliğe sığar sorarım size.Kürtler'e iş bulacakmış da Kürtler dağa çıkmaktan vazgeçecekmiş.Bu CHP bürokratlarında böyle bir kafa var nedense, zannediyorlar ki dağa çıkan sadece iş bulamadığı için çıkıyor.Bilemiyorum,kültürel kimlik desek,faili meçhul cinayet desek,anadilinde eğitim talebi desek,"ulan sen de Kürt'sün nasıl anlamıyorsun?" desek bir şey ifade eder mi?
Neyse bu kadar yazdığım beyhude aslında, kendimi neden yordum bilmiyorum çünkü Uğur Dündar kıçını da yırtsa, Ali Kırca her akşam konuk olarak da alsa,Taraf hariç bütün gazeteler umut kaynağı olarak da gösterse CHP iktidar filan olamaz.Çünkü seçkin budalaların zannetiğinin aksine bu halk aptal değildir, bu halk gerçeği yalandan ayırır, iki yüzlülüğü çakar.Babannemin de içinde bulunduğu İnönücü kökten CHP'liler, özellikle size sesleniyorum, boşuna ümitlenmeyiniz CHP'den cacık olmaz,tuzlasan yenmez.

27 Mayıs 2010 Perşembe

Now the drugs don't work They just make you worse



Odadayız.Her zaman bir odadayız.Açız biraz.Çoğu zaman umrumuzda değil.Mümkün olduğunca yatar pozisyondayız.Sinsice etrafı süzüyoruz.Birbirimizin açığını arıyoruz.Çünkü gülmemiz lazım.
Mutlaka bulunuyor bir şeyler.Gülüyoruz.Çikolata bulursak keyfimize diyecek yok.Hele çilek,dondurma gibi özel şeyler varsa zevkten dört köşeyiz.Biri sıkılıncaya kadar çalışıyor.Durmadan üretiyor.Biz de tüketiyoruz.Parmak uçlarımız uyuşuyor.Bir şarkı duyuluyor bilgisayarlardan birinin hoparlöründen.Biri itiraz ediyor : ”Bu ne ya ! ”. Ya şarkıyı ya onu susturuyoruz.Yeterince kafasını dağıtamayanlar bira da içiyor.Bazen birinin Playstation oynayışına, bazen bir hayvan belgeseline dalıp gidiyoruz.O halde düşünmek en son yapılacak şey. Ama biri haddini aşar da düşünmeye çalışırsa başı ağrıyor.İçinden bir “siktiret” çekiyor.Devam ediyor.Somut olan her şeyi paylaşıyoruz.Soyut olan hiç bir şeyi paylaşmıyoruz.Kanımıza umursamazlık sızıyor ince ince.En hassaslarımızın bile gülebilmekten gayrı derdi kalmıyor.Vakit geçriyoruz.Hep aynı vakti, hep aynı şekilde geçiriyoruz.Zamanı durdurma sanatçılarıyız.Önce çok eğleniyoruz.Bir süre sonra tekrar sıkılıyor canımız.”Biz ne yapıyoruz?” diye soruyoruz kendimize.Eğer biri sorarken yakalınırsa ufak bir sohbet oluyor.”Siktiret” le bitiyor her zamanki gibi.Aslında yakalanırsak sorun yok.Yakalanmazsak sıkıntı derinleşiyor.”Çok eğleniyoruz,çok eğleniyoruz,çok eğleniyoruz”.Hayır.Telkinler işe yaramıyor.O süregelen sıkıntıdan kurtulamayacağımız anlaşılıyor.Sorular büyüyor.Öncelikle kimiz biz? Neyiz? Ben şöyle diyorum:”Diğerlerinden farklı olarak akıllı ve iyiyiz” Bir başkası ne diyor bilmiyorum.Böyle şeyler konuşmuyoruz.Sakıncalı konular bunlar.Nereden baksan başarısızlığımız, nereden baksan sürgünümüz.Biliyoruz dışarıda hayat var.Cıvıl cıvıl dolaşıyor insanlar.Herkes birbirini düşünüyor.En azından işini,okulunu düşünüyor.Geleceğini,kariyerini belki evlenmeyi,belki torununu düşünüyor.Bütün bunlar bize aptalca geliyor.Bir türlü alışamıyoruz olmamız gerekene.Kimiz biz?Solcu muyuz mesela?Mesela aydın mıyız? Yoksa sırf karnı tok diye aptal saptal şeylere takılmış züppe çocuklar mıyız? Hangi kızı sevebileceğiz, sevdiğimiz kız bizi sevecek mi? Ama olduğumuz gibi, ama değiştirmeden.Böyle de idealistiz işte.Ne yapacağız? Meskenimiz sabun mu kokacak yoksa hayat boyu kenevir tohumu mu koklayacağız? İşe yarayacak mıyız? Fransızca biliyor oluşumuz mesela herhangi bir işe yarayacak mı? Karnımızla göğsümüz arasında yuvalanan o sıkıntı gidecek mi bir zaman? Psikologların bizi tanımladığı gibi “gelecek kaygılı genç” miyiz sadece? Öyleysek gelecek gelince geçecek mi bütün bunlar?Para kazanabilecek miyiz? Ama olduğumuz gibi,ama değişmeden.Berikinin çocuğu olsa mesela içimiz burkulacak mı? Biz de isteyecek miyiz herkesin istediklerini?Üretebilecek miyiz?Aramızdan biri yazabilecek mi? Yazmayı da geçtim kitap okuyabilecek miyiz?Müzik dinleyebilecek miyiz dilediğimizce? Olan biten bizi yutmadan, biz olan biteni değiştirebilecek miyiz? Yeniden yazabilecek miyiz kaderimizi? Kaçacak mıyız?Savaşacak mıyız?
Diyelim ki savaşmaya karar verdik, mecalimiz olacak mı yeterince? Hep böyle yalnızmışız gibi mi gelecek? Hep böyle kendimizi çok,başkalarını az mı beğeneceğiz? Huzur bize uğrayacak mı?Yoksa yavaş ve ağrılı bir intiharın ilk adımları mı attıklarımız? Sistemin hataları mıyız? Sistem hatalarını virüs temizler gibi temizleyecek mi? Bütün yıkımlarımızı aşık olduğumuz kadınların omuzlarına mı yükleyeceğiz? Hayat boyu bahanelerimiz mi olacak?Dışlanacak mıyız? Yoksa bizim gibiler var mı? Varlarsa onları bulacak kadar hareket edebilecek miyiz?Yoksa elimizi kolumuzu bağlayacak mı tutunamayışımız? Arayacak mıyız? Öğrenebilecek kadar aklımız kaldı mı?Sevecek miyiz? Tanınıyor muyuz? Var mıyız?
Bilmiyoruz,şimdilik odadayız.Ama yavaş yavaş anlıyoruz; artık hiçbir şey işe yaramıyor.

Camdan Kaçış


Camdan yapılmayım ben,
Bir vuruşta kırılırım.
Ve de meşakkatli olacak
Geri dönüşümüm.
Ama biriniz niyet ederse,
Varlığımı eritmeye
Ciğerlerimden başlayacak
Çünkü nefes alarak doğmalı,
Umut dolu bebekler.
Ben şimdi bir cam heykel
Döneceğim;
Bin bir kum tanesi
Serpileceğim her tarafa.
Bütün ateşleri söndüreceğim önce,
Kah incisi düşmüş midye kabukları göğsümde
Kah ısınmaya muhtaç ayaklar sırtımda
İnşaat harçlarından sızacağım evlerinize
Tuzlu suyla yıkanıp
Ağırlaşacağım yeniden
Kaleler değil,küçük sevimli evler
Yapılcak benden.
Söz dinlemeyen çocuklar,
Kuralsız bir kasaba kuracaklar zerrelerimden
Herkesin her şeyi paylaştığı
Ve hayır!
Devlet erkanı bulunmayacak
Asker yok!
Polis yok!
Tanelerimden türeyen kum adamlar,
Bilecekler doğuştan
Toprakla bir olduklarını
Böyle yaşayacağım,
Kıskanç bir çocuk
Üç tekmede
Dağıtana kadar kasabamızı
Söz dinlemeyen mimarlarım
Ağlayacaklar
Belki
Belki de gülecekler
Alt tarafı bir kumdan kasabayım
Ben de denize çekileceğim yavaş yavaş
Yosun kökleriyle sevişeceğim
Sizi unutacağım
Kepçelerden kaçacağım
Bir daha asla
Cam olmayacağım.


Ayıcık

26 Mayıs 2010 Çarşamba


Belki de üç kuruşluk bir yazıdır beynimdeki üç kuruş lafı."Üç kuruş" değersiz mi demek,yoksa ucuza mal edilmiş mi?Bir kilo şu mu daha ağır bir kilo bu mu?Aptal avlayan sorular aslında aptal avlayanlardan daha akıllılar için.Bir kilo aşk mı daha ağırdır bir kilo korku mu?Hadi çözün bakalım aptal,avlayanlar.Kemirgenler olabilir,kemirgen olunabilir,kemirilmeye ve kemirilene seyirci kalınabilir.Yine de yaşanır.Hayal edilenler de yaşananmış aslında.O birisi haklıymış.Milyonlarca yaşamım var.Seçtiğimi değil,hepsini yaşıyorum.Rakamlarla aram "şeytanla tanrı" ya döndü bu aralar.Öngörülenin aksine aslında fazlaca muzur bir ilişki onlarınkisi.Bazen yüz fransız kızı diyorum,bazen üç yüz fransız kızı çıkıveriyor aklımdan.Hiç fransız kızı sevmedim.Hiç türk kızı da sevmedim.Hiç "bir yerin" kızını sevmedim.Hepsini seviyorum.Kızı seviyorum,fransızı seviyorum,üçü,yüzü,üç yüzü seviyorum.Her şeyin üç yüzü var artık.Ben,o ve öteki.Bir kilo korkuyla itiraf ederim ki hepsi ben olsun istiyorum.O ve öteki de ben.Sonra o birisi yazmış,okuyorum,kimsenin "kendi" yok diyor.Nevrotik yaygın ve bariz bir hastalık diyor.Ben bunu bile okuyunca kendimi düşünüyorum,o birisini nasıl üzdüğümü,bir diğerinin beni nasıl üzdüğünü,kardeşime neden vurduğumu,düşmanımı neden sevdiğimi.Böyle karışınca her şey,üç kuruş çıkıveriyor ortaya,tüm düşündüklerim değersizleşiyor.Ne çok severdim karmaşayı,şimdi çok değersiz,ya da ucuza mal edilmiş.Karmaşa işe yarar mı?İşe yarayan lazım mı?İşe yaramayanı almak düzene karşı gelmeye kafi mi ve bütün bunları çözemeyecek kadar basiretsiz miyim?Birinin söylediği şeyi dinlemem için bana zarar vermesi lazım.Aman tanrım! Bu cümleyi de yazdım sonunda,beynimde dönüp dolaştığı yetmiyormuş gibi cümleye döküldü şimdi de.Bilardo topları çıkmıyor aklımdan,neresine vuracağımı biliyorum hep ama bir türlü vuramıyorum beyazın o aklımdaki yerine ve deliğe gitmesi gereken o bir diğer top da banttan dönüyor.Başkasını izliyorum,o topun istediği yerine vuruyor,ama nereye vurması gerektiğini bulamıyor.Bir başkası bilardoyu hayata benzetemiyor bile.Bir diğeri çok iyi oynuyor.Dengenin nereden gelip nereye gittiği belli değil.En güzeli uçmak,hayalin balıkları gibi uçmak,unutmak ve uçmak,unutmak ve uçmak,unutmak ve uçmak.Bir şey daha buldum şu anda.Düşünmek düşmekten türemiş.Düşünürsen düşersin.Düş kurmak,düşüşünü hazırlayan bir sistem kurmak,apaçık bir felaket mühendisliği.Hatırlamak ve düşmek,hatırlamak ve düşmek,hatırlamak ve düşmek.Hayalle gerçeğin,çocukla büyüğün,korkuyla sevginin,akılla hissiyatın,zenginle fakirin,sebeple sonucun,bilenle cahilin arasında bir şey yok mu?Ben oradayım çünkü.Var.Biliyorum yolculuk var.Gidiyorum,dönüyorum,iki ileri otuz beş geri,yüz ileri,sekiz yüz sağa,bin aşağıya,sayılmayan döngüsel,sayılamayan başka yola adım var.Atıyorum.Bazen de duruyorum.Ama ne yaparsam yapayım varmıyorum.İnsanlar ulaşanı önemsiyor.Ulaşmayana da şeker verip yolluyorlar.Aslında çok terkedilmedim,yine de bir yollanmışlık hissi böğrümde."Hadi bakalım yavaş yavaş ikile"cilik sanki herkeste ve hatta bende.İnsan kendinden korkar mı böyle polisten korkar gibi?Kendimin polisi olmuşum,kendim yok.Suçlunun olmadığı yerde ne işi var polisin?Burası netamiye,burada her şey olur.Bir kilo korku,sekiz kilo korku,üç kilo korku daha!Ama benim dişlerim gün geçtikçe ufalıyorlar.Yok hayır bana öyle gelmiyor,gerçekten ufalıyorlar. Bilge beni ne yapsın?Peki sen Sevgi'yi ne yap be adam!Çimen olmak güzel,kum olmak güzel,fikir olmak güzel,bok olmak güzel.En güzeli uçmak.Unutmak ve uçmak.Balık olmak çocuk olmak,çocuk olmak turunç olmak,turunç olmak uçmak.

08 Mayıs 2006 Pazartesi

Sabahın çöl soğuğunda,
Isırılmış camların kırıkları
Dişleri bir bir dökerken
Bir kadın kıçın kıçın
Yanaşıyor Beylerbeyi iskelesine.
Bir kadın ki felaketi yüzüne vurmuş,
Her suçu günah,
Her güneşi ateş,
Hiç sönmeyen dudaklarıyla
Kedileri kıskandırıyor.
Gözleri korunmasız çocuk,
İncinmişliğin sarhoşluğu
Ve sarhoşluğun incinmişliğiyle,
Hiç gizlemeden,özensizce bakıyor.
Demir almasına az kala
Kafasında buruk bukleler
Ve uğruna ağladığı midyeciler
Tüm yanılgısını alıp kaçmasınlar diye
Yalvarıyor da yalvarıyor.

25 Mayıs 2010 Salı

Küfür


Ağzından küfür çıkar, doğrudur,böyledir çünkü, kurtaramazsın. Öfkeyi günahtan kurtaramazsın, üzüntüyü mağduriyetten kurtaramazsın ve en kötüsü gelir çatar, her şey birbirine girer en sonunda mağduru öfkeden kurtaramazsın.Günahın, sen ve bilinçsiz suç ortakların oyunların ortasında kalırsınız.Senin her suçun günahtır, sen kurbağasın, "Tilki kötü değildir" elbet.Onun doğasında var, o kötülük yapınca doğaldır, sen yapınca doğaya karşı gelmiş olursun.Affetmez seni doğa, bütün borçlarını ödemeye başlarsın tek tek.Öde öde bitmez.Kendi küçük cehenneminin miniminnacık şeytanısın.Tilki suçsuz elbet ama sen kurbağasın!Utancından kurtulamazsın.Utanmak, yalnızca senin yaptıklarınla ilintili değil, sana yapılanlar da elbet utandıracak seni, üzülmekten utanacaksın,mağduriyetten utanacaksın.Daha da beteri durumlardan utanacaksın.Hiç bitmeyecek borçlar, sen yüreğinin meraklısısın, suçsuz duramazsın.Daha dur sen, daha hiç yapmadıkların için yargılayacaksın kendini, aklından geçen belirsiz,sonuçsuz intikam planları için utanacaksın,varlığınla savaşacaksın, daha bitmedi! Etrafında sıcak sıcak yerleşirken her şey yerine, sen yersiz kalacaksın. Ne kendinde bir şey koyacak yerin olacak ne de kendini koyacak bir yerin.Kafan bulanacak yine durduk yerde, işte o zaman önce yok edeceksin düşünme aygıtlarını sonra da küfür edeceksin, başka yolu yok.Sonra küfüründen utanacaksın, kırılmaz bir zincir doğacak utancınla küfürün arasında, her şey yok olacak da o olmayacak. Hep başa döneceksin, "denizde bile döngüsel".Shevek'le Takver gibi güzel bir başa dönüş bekleyeceksin ama hep küfürle olacak dönüşün, çünkü hem hiç bir şey bırakılmadı sana hem de sen kendine hiç bir şey bırakmadın.Daha bitmedi, canın acıyacak çok.Fısıltılar duyacaksın yerli yersiz, aklının karmaşasıyla başa çıkamayacaksın, hiç bir şey belirgin olmayacak da bir tek utanç, bir tek küfür, çakmak ateşi gibi sağa sola sallanacak rüzgarda.Yoruldun mu? Daha dur! Daha çok yorulacaksın,seni yokluğa göndermediler henüz.Bu zavallı halin, çelimsiz suç ortaklarınla beraber yaşadığın halin, gün gelecek yara bere içinde çırpınacaksın, kimse bakmayacak yüzüne, belki seni asla anlamayan annen bakar, belki baban da bir tekme vurur, o bile hoşuna gider, ilgidir sonuçta.Gün gelecek kitap bile okuyamayacaksın,sokaklarda insanların yüzleri uzayacak sana doğru, kaçamayacaksın.Köhne bir kalabalığın ortasında nefessiz kalacaksın, bu daha hiç bir şey, sen daha çok düşüneceksin ölümü ama yapamayacaksın, ne kazanabileceksin ne de kaybedebilceksin, sesin soluğun kesilecek iyice.Oysa ne hayırlı planların vardı hepimiz için.Hepsi çöpe gidecek, gitmese bile kimse oturup seni dinlemeyecek, en ahlaksızları "Büyü artık" diyecek, biraz ahlaklıları acıyarak bakacaklar yüzüne, sevdiğin kim varsa artık seni sevmeyecek,sen de onları sevemeyeceksin böylece. "pourquoi tu l'aime? Parce qu'elle m'aime." günleri eskide kalacak.Bir kere ağırlığı olacak her günün.Öyle kafayı bulup kurtulamayacaksın.Bir zaman sonra her gördüğüne şunu diyeceksin:" Ama bana yaşamayı öğretmediler ki" İşte burası felaktin olacak. Dalga geçecekler seninle. Yeraltına ineceksin. Kaybolacaksın, vazgeçeceksin, anlaşılmadan yok olacaksın...