24 Ağustos 2010 Salı

Sünnetli Çükler Düzenini Yıkalım

Aklınız fikriniz çükünüzde, çükünüzün size hissettirdiği güçte değil mi? "Sünnetsiz Ermeni" olunca, senin çükünden daha mı değersiz oluyor Ermeniler? Kürtler zaten aşağılıktı, onlara "Ermeni" diyerek hakaret(!) edince bir kat daha mı değersizleştirdiğinizi sanıyorsunuz Kürtleri? Dünyanın en onurlu çükü sizinki mi? Sünnetli olunca "erkek" oluyorsun herhalde... "Erkek" olunca da "güçlü"... Güçlü olunca da iktidar... İktidar olunca da ırkçı...

Söylesene "sünnetli bey", madem kimin ne olduğunu çok iyi biliyorsunuz sormazlar mı sana da: "Nereden biliyorsun kimin sünnetli kimin sünnetsiz olduğunu?"... Yıllardır bu savaşı kendi ırkçı amaçlarınız için sürdürüp, barış için tüm toplumsal kesimlerden gelen diyalog taleplerini göz ardı ederken, "teröristlerle" masaya oturmazken, onların çüklerini mi kontrol ettiniz?

Çük uzmanı olmanın kendilerini "terör" uzmanı yaptığını zanneden siyasetçilerimiz ne zaman vazgeçecekler bu eril dili kullanarak, kendi erkekliklerini her şeyin üstünde görmekten? Barışa giden yolun çükünüzden geçmeyeceğini biliyorsunuz değil mi? Toplu sünnet törenleriyle, zorunlu askerliğinizle daha da "erkekleştirdiğiniz" düzeninizde ancak şiddeti ve savaşı güçlendiriyorsunuz farkında değil misiniz?

Siyasetini "çükünden" yapan iktidarın karşısında, "erkeksen gelirsin" diyerek düello çağrısı yapan muhalefet ancak mide bulandırıyor. Kurdukları eril dil, çocuklara, kadınlara, eşcinsellere, trans bireylere, farklı etnik kimliğe sahip yurttaşlara, farklı olan herkese sadece şiddeti getiriyor.

Ayrımcılık önce "çükler" arasında başlıyor, sünnetli olan sünnetsizinden makbulken, çüke hiç sahip olmayanlar ise en aşağılıklar oluyor. Önce "sünnetli erkekler" sünnetsizleri eziyor, sonra hepsi birlikte kadınları... Sünnet oluyorsunuz, militarizmin yılmaz neferlerine dönüşüyor ve şanlı yüce Türk erkeği olarak tüm iktidar gücü sizin oluyor; çükünüzden bir parça atılıyor, elinize silah veriliyor ve her türlü şiddet meşrulaşıyor... Aklı çükünde olanın, fikri de ancak kandan ve savaştan besleniyor...

Bütün bu "sünnetli çükler düzenine" karşı bize sadece şunu söylemek düşüyor:

Dünyanın bütün sünnetli ve sünnetsiz erkekleri birleşin ve çükünüzün iktidarını yıkın...

Kadınlar, çocuklar, eşcinseller, trans bireyler, Kürtler, Ermeniler; tüm ezilenler, bir arada "eril" olmayan bir dünyayı hep birlikte yaratalım... (SY/TK))

Sedat Yağcıoğlu

Araştırma Görevlisi, Hacettepe Üniversitesi Sosyal Hizmet Bölümü.

http://bianet.org/bianet

:)


Oğuz Atay'ın Oyunlarla Yaşayanlar oyunundan

"Ey zavallı milletim dinle! Şu anda, hepimiz burada seni kurtarmak için toplanmış bulunuyoruz. Çünkü ey milletim, senin hakkında az gelişmiştir, geri kalmıştır gibi söylentiler dolaşıyor. Ey sevgili milletim! Neden böyle yapıyorsun? Neden az gelişiyorsun? Niçin bizden geri kalıyorsun? Bizler bu kadar çok gelişirken geri kaldığın için hiç utanmıyor musun? Hiç düşünmüyor musun ki, sen neden geri kalıyorsun diye düşünmek yüzünden biz de istediğimiz kadar ilerleyemiyoruz. Bu milletin hali ne olacak diye hayatı kendimize zehir ediyoruz. Fakir fukaranın hayatını anlatan zengin yazarlarımıza, gece kulüplerinde içtikleri viskileri zehir oluyor. Zengin takımının hayatını gözlerimizin önüne sermeye çalışan meteliksiz yazarlarımız da aslında şu fakir milleti düşündükleri için küçük meyhanelerinde ağız tadıyla içemiyorlar. Ey şu fakir milletim! Aslında seni anlatmıyoruz. Sefil ruhlarımızın korkak karanlığını anlatıyoruz. İşte onun için sana yanaşamıyoruz. Senin yanında bir sığıntı gibi yaşıyoruz. Hiç utanmıyor muyuz? Hiç utanmıyoruz. "

16 Ağustos 2010 Pazartesi

Meselemiz

Dehlizleri sevdik biz.
Derinlere serüvenleri,
Yarı ışıklı yollarda
El yordamıyla ilerlemeyi.

Yormayan sohbetleri sevdik.
Çimenleri,sigaraları,müzikleri
Sırtı şekilli kadınları
Bir de tüm bunları izlemeyi.

Cibinliksiz uykuları sevdik.
Kanımızın şenliğini sineklerle paylaşmayı,
Yaprak aralarından görünen yıldızları,
Ve hatta onları örten bulutları.

İhtişamlı binaları sevdik.
Kuru, tahta kulübeleri,
Beyaz sahil hamaklarını,
Bir de otel köşelerini.

Çokbilmiş taklidi yapmayı sevdik.
Boyumuzdan büyük analizleri,
Yarım yamalak anlatmayı,
Adamları bir şeylere benzetmeyi.

Mektuplaşmayı sevdik.
Güzel çirkin harfler çizmeyi,
Değişik boylarda zarfları,
Postane yalnızlığını.

Sokaklarda karşılaşmayı sevdik.
Aptal saptal yürümeyi,
İnceden mırıldanmayı,
Ve yeniden gülmeyi.

Tanımadığımız şehirleri sevdik.
İnsan peşlerine takılmayı,
Dükkanlarda yoktan eğlenmeyi,
Hiç mi hiç sıkılmamayı.

İçli dışlı olmayı sevdik.
Güneşe beraber çıkmayı,
Havayı kibirsizce koklamayı,
Zarifçe süzülmeyi.

Çok notalı şarkıları sevdik.
Küçük ritimler tutturmayı,
Dinlerken yorulmayı,
Yorularak var olmayı.

Meselemiz üç kişilik değildi.
Biz de üç kişi değildik henüz.
Üçüncü kişinin anlamayacağı bir dili sevdik,
Ama unuttuk konuşmayı.

9 Ağustos 2010 Pazartesi

Uykuda


Uyanmam için bir sebep söyle,
Tek bir sebep !
Bu dehşetengiz sıcakta
Neden uyanayım?

Benim uykum bir yol
İki tarafı güvercin kaplı
Göğü parçalı bulutlu
Ucu, bucaksız,
Yarı toprak, yarı asfalt

Kim bilir ne zaman yapıldı?
Kim bilir nereden başladı?

Senin uyanıklık dediğin
Herkesin toplaşıp selamlaşması
Canlılık dediğin
Kandırmacanın cabası
Uykumdur seni seyreden,
Sekiz çizen ayaklarımla ben
Başı ferah, uyurgezer
Dünya da bana güzel.

Uyanmam için bir sebep söyle,
Herkes için geçerli olsun
Uyanacaksak,
Beraberce uyanalım.
Yok, uyku güzelse
Bırak bizi uyuyalım.

Gerçeğim uykumdandır;
Hani ışıktandı renkler?
Gözüm kapalı, ışık yok
Ama her şey rengarenk;
Beyazım beyaz, turuncum pembe,
Filmim film, şarkım resim,
İstediğim kadar kalın sesim.

Haydi bir sebep söyle!
Neden uyanayım?
Sanki kahraman mıyım ben?
Sanki biraz çirkin değiller mi
Kahramanlar sence de?
İyisi mi herkes kendi uykusunun
Kendine göre kahramanı olsun.

Söyle neden uyanayım?
Bu kırmızı memlekete
Kaldırımları buharlı,
Gürültülü cehenneme.
Uykum cennetimdir.
Uykum bereketimdir.
Uykum ihtiyaçtan başka,
İyi huylu şikayetimdir.

Bir sebep söyle!
Neden geçeyim,
Var olmayan kapılardan?
Neden bakayım,
İfadesiz adamlara?

Uykumda büyük bir bardak su,
Buz gibi, duruşundan belli.
Bir pınarın bir bardağa hapsoluşu
Acıtmıyor hiç içimi.
Söyle bana, neden uyanayım?
Kağıtlara sarılmak,
Tütünlerden yastık yapmak varken,
Param pulum yokken,
Ve deniz böylesine tehlikeliyken.


Uykum hayatımın ağırlığı,
Uykum en zararsız hatıra,
Uykum perdelerin karanlığı,
Uykum detaycı bir mimar,
Uykum gerekli bir fedakarlık,
Uykum doyumsuz unutkanlık
Uykum cazip bir teklif,
Uykum sağlıklı bir mesafe,
Uykum hiç yoktan tebessüm.
En azından, dinlenir gözüm.

Uykumda azım,çok
Uykuma laf yok!

Söyle neden uyanayım?
Söyle itikadım!
Sen söyleyene kadar
Mışıl mışıl uykudayım.

5 Ağustos 2010 Perşembe

Love of the Loveless


Bu şarkı Eren'e yazılımış ya da belki Eren yazmış ya da şöyle diyelim; bunlar yazmasaymış Eren yazarmış.


Don't got a lot of time
Don't give a damn
Don't tell me what to do
I am the man
If there's a god up there
Something above
God shine your light down here
Shine on the love
Love of the loveless

Don't have too many friends
Never felt at home
Always been my own man
Pretty much alone
I know how to get through
And when push comes to shove
I got something that you need
I got the love
Love of the loveless

All around you people walking
Empty hearts and voices talking
Looking for and finding
Nothing

Don't got a lot of time
Don't really care
Not selling anything
Buyer beware
If there's a god up there
Something above
God shine your light down here
Shine on the love
Love of the loveless

Don't got a lot of time
Don't give a damn
Don't tell me what to do
I am the man

Love of the loveless